Türkiye’de Aşı Gerçeği
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 3 Ekim tarihinde sosyal medya hesaplarından Türkiye’de 13 ayrı COVID-19 aşı adayının çalışmalarını hızla sürdürdüğünü ve bunlardan beşinin insan deneyleri safhasına yaklaştığını açıkladı. Klinik safhaya gelen tüm aşı adaylarının Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) tarafından desteklendiğini sözlerine ekledi. Bu heyecan verici gelişmeler kamuoyu ile paylaşılırken, Türkiye’deki aşı gerçeğinin hiç de anlatıldığı gibi olmadığını biliyoruz. Bu sebeple gelin Türkiye’deki aşı gerçeğine kısa bir giriş yapalım.
Türkiye’deki aşıların durumuna kısa bir vurgu yapmak gerekirse bilindiği üzere Sağlık Sektörü, Türkiye’nin önemli cari açık kaynaklarından birisidir. 1997 yılından beri aşı üretiminin tamamen durduğu Türkiye’de, Aşı Yerlileştirme Projeleri kapsamında, Türkiye’nin çocukluk çağı aşı takviminde bulunan 13 hastalığa karşı yapılan aşılar, toplu ve büyük partiler halinde yurtdışından alınmakta formülasyonu, dolum ve paketleme işlemleri Türkiye’de yapılmaktadır. Beşli Karma Aşı, Dörtlü Karma Aşı, Td (Tetanoz-Difteri) aşısı, 13 bileşenli pnömokok (zatürre) aşısının oluşturduğu toplam 13 aşının hiçbirisi antijenden itibaren Türkiye’de üretilmemektedir. Türkiye her yıl aşıya yaklaşık 1 milyar Türk Lirası para harcamaktadır. Türkiye’de henüz aşı üretiminin tüm basamaklarını içeren bir tesis ve teknoloji bulunmamaktadır.
Çocukluk çağı aşı programının iyi yürütüldüğü Türkiye’de erişkin aşılanmasının boyutu hâlâ çok küçüktür. Ekim 2019 itibarıyla Sağlık Bakanı 253,000 doz aşının dağıtımının yapıldığını, 500,000 doz aşının daha dağıtılacağını duyurmuştu. Bu sayılara rağmen mevsimsel grip aşısı olanların nüfusa oranı sadece %4’tür. Erişkin zatürre aşısı olanların yüzdesi ise %1’dir. Yüksek maliyet ve erişkinde aşılama ile ilgili bilgilendirmelerdeki eksiklik yüzünden erişkin aşılama programı Türkiye’de istenen düzeyde değildir.
30 Eylül tarihindeki Bilim Kurulu toplantısının ardından yapılan Basın Toplantısı’nda Sağlık Bakanı, paylaşılan COVID-19 verileriyle ilgili açıklamalar yapmış ve hasta-vaka ayırımından bahsetmişti. Bakanlığın PCR testi pozitif olan ancak semptomatik olmayan kişileri günlük sayılara eklemediği anlaşılmıştı. Bu açıklamanın ardından Bakan yoğun bir kamuoyu tepkisiyle karşılaşmış ve kendisi ile salgın yönetimine olan güven oldukça zedelenmişti. Bu güven sarsıcı skandal açıklamaların ardından aşı ile ilgili açıklamalarda bulunulması, Bakan’ın üzerindeki baskıyı azaltmak ve kamuoyunun ilgisini başka yöne çekmek amacıyla yapıldığını akla getiriyor.